Uyandığınız zaman uykuya dalanlara,
Çekindiğiniz gecelerde sokaklarda dolaşanlara,
Özlediği zaman lafını sakınmayanlara.
Bu biçim.
https://www.youtube.com/watch?v=aoJxFBtFfRo
misafirim kendime
18 Nisan 2017 Salı
3 Ocak 2014 Cuma
4 satır
Hadi biraz daha kıvır eteğini,
Kalp atışımı hızlandır.
Hissettir beni,
Sanki cennetteymişim gibi.
Kalp atışımı hızlandır.
Hissettir beni,
Sanki cennetteymişim gibi.
18 Eylül 2013 Çarşamba
Uçan H.
Bahçemizdeki erik
ağacına tırmanıp en yüksek yerinden atlayan, akıl sağlığının pek yerinde
olmadığını düşündüğüm biriydi o. Adı Hasan'dı. Nam-ı diğer Uçan Hasan. Gelişigüzel
koyulmuş bir lakap değildi bu. Uçmak en çok Hasan'a yakışıyordu. Ağaçtan atlama
eyleminden hiçbir şekilde sıkılmaz, her defasında da aynı keyfi alırdı.
Uçtuğunu düşünür, her yere düştüğünde de "gördünüz mü, nasıl uçtum?"
derdi dört katlı apartmana dönerek. Belki de duvarları seyirci edinmişti ya da
pencereler alkışlıyordu onu, bunu tam olarak bilmiyordum. Bir yaz günü
tanışmıştım onunla. Erik çeken canım, aklımı çelmiş; çıkarcı bir sebeple
Hasan'ın yanına gitmeme sebep olmuştu. Balkondan Hasan'ı izlerken, "o
kadar tırmanıyorsun, bir tane bile erik yediğini görmedim, atladığında birkaç erikle
birlikte atla da birlikte yiyelim" demiştim. Gülen gözleriyle yüzüme
bakıp, ”tamam” dercesine kafasını sallamıştı. Alnını kapatan saçları gözlerine
erişmişti. Eğer 60'lı yıllarda İngiltere'de bulunsaydı, Beatles grubunun
beşinci üyesi sanılabilirdi. Olumlu cevap almamdan mütevellit, apartman
merdivenlerini ikişer ikişer indim. Kurulan sofrada eksik bir şey olduğunu fark
edip, "oğlum bir koşu şunu şunu al da gel bakkaldan" diyen annemin
sözleri ardından inerdim merdivenleri böyle, aceleci ve heyecanlı bir şekilde,
ikişer ikişer. Yanına indiğimde, ceplerinden taşan erikleri avuçlayarak bana
uzattı. Bu sefer ağaçtan atlamamış, çıktığı gibi inmişti toprağa. Gözlerime
bakarak, "bu sefer uçmadım, uçsam erikler de uçardı" dedi.
"Anlıyorum" dedim, ilk defa birini gerçekten anladığımı hissederek.
Uçmayan erikleri avucuma bıraktı gülümseyerek.
O an uçan erikler yarattım zihnimde, pelerinli yeşil erikler, diğer
meyve ağaçlarına musallat olan çocukları uzaklaştırıyordu ağaçtan. Sanki
zihnimi okumuş gibi güldü gözleriyle Hasan. Gözleri öyle parlaktı ki, göz
damlalarını kıskanabilirdi insan. "Acaba kaç işçi çalışıyor?" diye
düşündüm gözlerinde. Dolgun bir maaşı kesinlikle hak etmişti gözlerindeki
işçiler. Babamda işçiydi bir fabrikada, sabahın erken saatlerinde işe giderdi,
işten geldiğinde de ya çok uykulu olurdum ya da uyumuş. Aynı evde olmamıza
rağmen bir türlü görüşemiyorduk. Babamın çalıştığı, daha önce hiç görmediğim
fabrika canlandı o an kafamda. Güneş gibi parlaktı fabrika, tıpkı gözleri gibi
Hasan'ın.
Eve döndüğümde anneme
Hasan’dan bahsettim. Adını duyunca fal taşı gibi açıldı gözleri. Üçüncü kattaki
Seliha’nın oğluymuş. Deli diyorlarmış Hasan’a. Onunla görüşmeyecekmişim, bana
bir şey yapabilirmiş. Bunu düzenli olarak gittiği günlerden öğrenmiş. Babası pilotmuş
zamanında. İki yıl önce İzmir’e uçarken bir martı sürüsü intihara kalkışınca
olan seksen yedi yolcuya ve mürettebata olmuş. Babasının ölümünden sonra da
Hasan; kendini uçak, erik ağacını gökyüzü, toprağı da pist edinmiş. Canım erik
çekerse de, babama söyleyecekmişim o bize alırmış.
Annem bunları
sıralarken, martıların saygınlığı huzurumda oldukça artmıştı. Lakin gökyüzü kıskanılacak güzellikteydi ve
bir uçağın motorunda binbir parçaya bölünmeye de değerdi. Hasan’ın deli
hikayesi de tarafımca ciddiye alınmasa da, o günden sonra bir iki karşılaşma
haricinde Hasan’la vakit geçirememiştim. O uçtu, ben ona balkondan baktım, ta
ki Hasan’ın erik ağacı yerine, salonun camını tercih etmesine kadar.
3 Mayıs 2013 Cuma
fanus 4
"Bedensel
dinginliği yaşayıp zihinsel uçuşa geçmek için oturmak şart şu hayatta, hem
zaten burası oturarak kazananların dünyası, hep oturanlar yönlendirmiştir şu
dünyayı, oturan insan mutludur, ayaktayken zaman geçmez çünkü. Ayaktayken
birçok şey dikkatten kaçar ve daha da kötüsü çok dikkat çekersin, nazar işte
burada var olmuştur. Oturan insanların
gözleri nazarla dolmuş, ayakta duran insanların cam gibi kırılmasına sebep
olmuştur. Unutma bunu, ayaktakiler kem gözlerin daima hedef tahtasıdır. Şimdi sende inandıysan hikayeme, çek şu
sandalyeyi ve gel otur yanıma, dizlerini dizlerime değdir. Kulaklarına
fısıldayacağım sözler seni koruyacaktır nazardan, inan bana. Birinin nazarı değmeden,
cam gibi bin bir parçaya bölünmeden, otur çabuk yanıma" dedim.
Gözlerimin
içine bakarak hikayemi akıl süzgecinden geçirdi, tek kaşını kaldırdı, dizlerini
kırdı ve yavaşça yanıma oturdu.
Kızıl
saçları dolandı gözlerime,
beyaz teni
aklımı başımdan aldı.
Sonrasında
koşarak uzaklaştı yanımdan,
bir fanus
dolusu balığı,
yemlemeyi
unutmuş gibi..
24 Nisan 2013 Çarşamba
fanus 3
Şimdi bir
fanusun içinde hayat,
kızıl
gezegenin kızıl kraliçesi ile birlikte.
Dudaklarındaki
rüzgar, fanusun içindeki suda dalga,
ben bir
balık, sen kızıl gezegenin kızıl kraliçesi.
Şimdi bir
fanusun içinde hayat,
ayakların
dudaklarımda, fanus ıslak.
Gözlerin
yemyeşil bir orman bana bakarken,
ben bir
balık, sen kızıl gezegenin kızıl kraliçesi.
Şimdi bir
fanusun içinde kalbim,
bir
salıncak, sallandıkça saçlarına dolanan..
17 Mart 2013 Pazar
çok
mahallenin gençleri olarak, kararlıydık kıyameti getirmeye mahallemize. karanlıktı gözlerimiz,üstümüze vazife değildi birçok konu. can sıkıyordu yaşam. bakkal rıfat abinin yaşayıp, biz gençlerin yaşama veda etmesi olasılığı, tahammül edilemezdi bizim için. aynı anda ölmeliydik ki bu aynı anda zengin olma, toplu sünnet gibi bir şeydi. kaldırım taşlarıyla kaplı sokakların taşlarını söktük tek tek, tırnaklarımız kanayana kadar söktük. güçlü insanların ve gençlerin yaşadığı bu mahhallede var olan güçlü kuşların ayaklarına bağladık bu taşları, güçleri yettiğince uçmaları gerektiğini tembihledik kulaklarına, güçleri kalmadığı vakit, düştüklerinde sere serpe, gelmişti mahallemize kıyamet. bakkal rıfat abi ölmüştü dondurma çıkarırken bir çocuğa. gökten kaldırım taşı yağıyordu. kaldırım taşları
mahallemize kıyameti getiriyordu..
mahallemize kıyameti getiriyordu..
8 Şubat 2013 Cuma
misafirim kendime
"merak etme" dedim.
Hala yansıyor parkelere gölgeler. Parmak uçlarında yürüyebiliyorsan eğer, Dünya dursa da sen dönebiliyorsun onun etrafında. Hem sen hiç gördün mü parmak uçlarında yürüyen birinin mağlubiyetini, parmak uçlarında durup uzanmaya çalıştığın şeyleri hatırla, uçma hissine en yakın anlardır onlar. Sana ulaşamayan şeylere ulaşabilmek için zorladığın parmak kasları, aslında senin kanat çırpışlarındı.
Hala yansıyor parkelere gölgeler. Parmak uçlarında yürüyebiliyorsan eğer, Dünya dursa da sen dönebiliyorsun onun etrafında. Hem sen hiç gördün mü parmak uçlarında yürüyen birinin mağlubiyetini, parmak uçlarında durup uzanmaya çalıştığın şeyleri hatırla, uçma hissine en yakın anlardır onlar. Sana ulaşamayan şeylere ulaşabilmek için zorladığın parmak kasları, aslında senin kanat çırpışlarındı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)